24 Mayıs 2015 Pazar

YABANCI ÖĞRENCİLERE TÜRKÇE DENEYİMİ

FARKLI KÜLTÜRLER BİR ARADA

            Bir yıl boyunca defalarca ödev yaptık, eğitimde ve Türkçe öğretiminde kullanılabilecek birçok yeni bilgi kattık hazinemize. Bu ödevler hep Türkçe öğretmeni olduğumuz zaman sınıflarımızda uygulayabileceğimiz şeylerden oluşuyordu. Ancak bu sefer ödevimiz Türkçe öğretmeni olmanın, bu bölümü okumanın sınıflarla sınırlı olmadığı gösteren bir ödev oldu. Bu bölümle hem çok keyifli hem de çok faydalı bir işin de yapılabileceğini gördük, bu yabancılara Türkçe öğretimiydi. Düşünsenize kilometrelerce uzaktan gelmiş, tek kelime bile bilmeyen birisine yüzlerce, binlerce kelime öğretiyorsunuz. Bu mükemmel bir duygu olmalı. Birazcık sabırlı olabilirseniz bu bölümün en keyifli yanlarından birisinin yabancılara Türkçe öğretmek olacağı kanısındayım. Hocamızın bu ödevden bahsettiği ilk anda içimde büyük bir merak ve heyecan oluşmuştu. Sonrasında 14 Mayıs Perşembe günü arkadaşlarımız sınıfımıza geldiler, sınıfa geldikleri ilk andan itibaren çok sıcak bir ortam oluştu, sanki yeni tanışıyor gibi değildik 40 yıllık dost gibi bir halimiz vardı J 1,5 2 saat boyunca onlarla tanıştık, sohbet ettik ve bunlar ders bitmesine rağmen devam etti. Ben, Şerife ve Dilber, Gürkan Hocanın öğrencilerinden Osman ile vakit geçirecektik, buna ek olarak benim Hanife Hocanın öğrencilerinden Abdullah ile de vakit geçirmem gerekiyordu, biz etkinliklerimizi hep beraber yaptık zaten ve bize Nazar da katıldı etkinliklerimizde. Onlarla facebook, whatsapp gibi sosyal medya üzerinden iletişimimiz sürdü ve sürmeye de devam ediyor. Şimdi isterseniz neler konuştuk, nasıl vakit geçirdik, neler öğrendik ya da neler öğrettik onlara bir bakalım;
Pazartesi günü bizim dersimiz bittikten sonra Erseme gittik. Biraz bekledikten sonra Osman’ın dersi bitti ve onunla buluştuk. Abdullah abinin dersi daha bitmemişti onun içinde Hanife Hocadan izin aldık ve dersten erken çıktı. Hep beraber öncelikle yemekhaneye gittik.


Burada ben ve İsmail Kayserili olduğumuz için Kayseri mutfağından bahsettik. Osman mantıyı sevdiğini söyledi. Ama burada herkesin ekmek yiyor olmasından biraz şikâyetçi gibiydi kendisi buna pek alışık değilmiş J Şerife bize Kahramanmaraş mutfağında olan yemeklerden bahsetti. Biz kültürümüzden örnekler sunarken Osman ve Abdullah abiden de onların kültürüne ait olan şeyleri öğrendik. Osman’ın memleketinde muz pişirilip yeniyormuş bize de öyle yememizi tavsiye etti. Öylesi daha lezzetli oluyormuş. Abdullah abi Pakistan da yapılan biryani pilavından bahsetti. Tavuklu pirinç pilavı da diyebiliriz buna. Daha sonraki sohbetlerimizde Iraklı Nazar abinin de en sevdiği yemeğin biryani olduğunu ve eşinin çok güzel yaptığını öğrendim. Yemeğimizi yedikten sonra Hunat’a doğru yola çıktık. Tramvay yolculuğumuz boyunca sohbetimiz hep devam etti.


Hunat’a geldiğimizde neden buradalar, ne yapmak istiyorlar bunları konuştuk. Osman veterinerlik fakültesinde okumak için gelmişti. Veteriner olunca bir çiftlik açmak istiyor ve burada inek, koyun ve keçileri beslemek istiyormuş. Ülkesinde hayvancılık için iş imkânları fazlaymış. Abdullah abi ise zaten 8 yıldır ülkesinde biyoloji öğretmeni, görev yaptığı okulda aynı zamanda müdür yardımcılığı yapıyormuş. Müdür olabilmesi için Türkçe bilmesi şartı varmış ve o da bu nedenle buraya gelmiş.
Abdullah abi ile bu sohbet sırasında görev yaptığı okulda öğrencilerin her sabah İstiklal Marşını okuduklarını derse böyle başladıklarını da öğrendik ve bu bizi gururlandırdı. Hatta Abdullah abi de öğrenmiş ve bize İstiklal Marşının ilk kıtasını okudu.


Zaman geçtikçe sohbetimiz koyulaştı, birbirimizle daha çok kaynaştık ve birbirimizi daha çok sevdik. Sohbetimize meyve sularımızda eşlik ettiler. Osman çay içmekte ısrarcıydı aslında çünkü Türkiye de en çok tüketilen ve en önemli içeceğin çay olduğunu öğrenmiş. Türkiye’yi sevmişler. Ama onları zorlayan bir şey var ki aile özlemi. Bekârlar arkalarında anne ve babalarını, kardeşlerini bırakmışlar ama evliler için bu durum biraz daha zor. Abdullah abi eşini ve çocuklarını (1 kız, 1 erkek 2 çocuğu var) Pakistan’da bırakmış. Kızı her telefonda baba sen daha ne zaman geleceksin diye soruyormuş, Abdullah abi de haziranın gelmesini iple çekiyordu, haziranda sınavlardan geçebilirse artık ülkesine dönecekmiş.
Sohbetimiz sırasında onların buraya gelirken bir harf bile bilmediklerini, en azından telaffuz adına hiçbir şey bilmediklerini gösteren bir anısını anlattı Abdullah abi bize. Abdullah abi havaalanına geldiğinde yapılan anonsla C6 isimli kapıdan çıkması gerektiğini duymuş. Aramış, taramış bulamamış, sonra birilerine sormuş onlarda İngilizce bilmedikleri için yardımcı olamamışlar, sonra bir görevliye sormuş ve görevli C6 kapısını göstermiş. Abdullah abi o zaman anlamış ki harflerin telaffuzu bile İngilizce de olandan farklı İngilizcede “si” olan şey burada “ce”. Bir harf bile bilmeyen kişilerin şimdi bizimle saatlerce sohbet  edebiliyor olması gerçekten çok mutluluk verici bir durum.





Hunat’a gelmişken atölyeleri gezmeden olmaz dedik. Onlarla birçok atölyeye geldik ve bu atölyeler ve kültürümüz hakkında onlarla sohbet ettik. Çinicilik atölyesine geldiğimizde çiniler hem Abdullah abinin hem de Osman’ın çok dikkatini çektiler. Hatta ülkelerine dönerken buradan çiniler almayı düşündüler.


Ney atölyesine geldiğimiz ilginç bir diyalog geçti aramızda. Abdullah abi bunun ismi ne dedi. Bizde ney dedik. O da evet işte bende ne diye soruyorum dedi. Bizde onun ismi ney dedik ve Osman ve Abdullah abi anladıkları zaman gülmeye başladılar. Sonra ney üfleme çabaları da bizim yüzümüzü güldüren bir şey oldu J

Kaligrafi atölyesine geldiğimizde ise kaligrafi üzerine konuştuk ve abi Osman’ın ismini yazdı. Osman buna çok sevindi ve bu benim diye çok defa söyledi. Burada bir abi ile de karşılaştık eşi yabancıymış ve burada değilmiş. Onunla görüntülü telefon görüşmesi yaptık. Abdullah abi onunla İngilizce konuştu. Hem abi hem de eşi bu duruma çok mutlu oldular.

Atölyeleri gezdikten, kelime çalışmaları yaptıktan, merak ettikleri kelimeler hakkında konuştuktan, yanlış telaffuz ettikleri kelimelerin doğrularını öğretmeye çalıştıktan ve Türkçeye dair, Türkiye’ye dair merak ettikleri bir şey olduğunda her zaman bizimle iletişime geçebileceklerini söyledikten sonra bir başka gün görüşmek üzere birbirimize bu keyifli gün için teşekkür ederek ayrıldık.




Perşembe günü ders bitimi bu sefer Osman ve Nazar abi ile buluştuk. Onlarla Çardak’a gittik. Burada kelime çalışmaları yaptık. Kelimelerin telaffuzu nasıl yapılır, hangi kelime hangi durumda hangi anlamıyla kullanılır gibi şeyler üzerine konuştuk. Onların şu kelime nasıl kullanılır, bu kelimenin doğru kullanımı nedir gibi sorularına cevap vermeye çalıştık.

  Burada bize arkadaşlarımızda eşlik ettiler. Onlarla pratik yapmak Osman ve Nazar içinde daha iyi oldu. Ne kadar farklı şehirden, kültürden insanla bir araya gelir konuşurlarsa onlar için o kadar iyi olacağını düşünüyorum çünkü. Onlarla atasözleri hakkında konuşmaya çalıştık ama bu biraz zor oldu. Onlara önce atasözü nedir, neye atasözü denir bunu anlatmaya çalıştık. Ve sonrasında atasözlerimizden örnekler verdik. Ama onlar bunları anlama noktasında biraz sıkıntı çektiler. Belki de seviyeleri atasözü öğrenmek için uygun değildi bilmiyorum. Ama Osman bu atasözlerini öğrenme konusunda hevesliydi ve internetten araştıracağını ve öğreneceği söyledi.


Yabancı arkadaşlarımızla beraber çok güzel günler geçirdik ve hala her gün konuşmaya devam ediyoruz. Onlarla konuşurken bazı noktalara dikkat etmem gerektiğini öğrendim. Onlar kelimelerin telaffuzunu bizden öğreniyorlar bu yüzden telaffuzumuz olabildiğince düzgün olmalı. Doğru yerde en doğru kelimeyi seçmeye ve kullanmaya özen göstermeliyiz. Ve yazarken biz arkadaşlarımız arasında “Birazdan geliyorum” deriz ya da zamanlara çok dikkat ederek kullanmayız ama yabancı arkadaşlarımızla konuşurken buna da dikkat etmemiz gerektiğini düşünüyorum. Çünkü onlar zamanlara çok uygun olarak konuşmaya dikkat  ediyorlar.



Arkadaşlarımız ile konuştuğumuzda onların bazı noktalarda zorlandıklarını da gördüm. Bunlar bazen bizim ya da diğer konuştukları kişilerin zaman zaman hızlı konuşmaları. Hızlı konuşmalardan dolayı bazen konuşmaları anlayamıyorlar ve bu durumda da iletişimden uzaklaşıyorlar. Bir diğer nokta ise onlara Ersem’ de İstanbul Türkçesi öğretiliyor olması, daha doğrusu onlar Türkçeyi kurallarıyla birlikte tam doğru olarak öğreniyorlar. Ve bize dediler ki bu sokak konuşmasını (ağızlar) biz anlamıyoruz. Birçok ağzın olması onların öğrenimi zorluyormuş. Ve onları zorlayan bir başka noktada ve belki de en büyük zorluk bu bir kelimenin birden çok anlamı olması ve bazı anlamlarının mecaz olması. Bir kelimeyi temel anlamıyla öğrenebildiklerini ama işin içine başka başka anlamları da girdiğinde sıkıntı çektiklerini söylediler.


Toparlamak gerekirse bu ödev hem çok eğlenceli hem de Türkçe öğretmenliğinin farklı bir boyutunu görmemiz açısından çok faydalı bir ödevdi. Ben arkadaşlarımı çok sevdim. Osman’ın ten renginden dolayı bazı çekinceleri vardı umarım artık çekinmemesi gerektiğini görmüştür bizimle geçirdiği vakit süresince. Onlara faydalı olabildiğimizi düşünüyorum, onlarda bizimle geçirdikleri vakitlerde mutlu olmuşlarsa, keyif almışlarsa ne mutlu bize. Türkçe öğretmeni olduktan sonra yabancılara Türkçe öğretimi yönelebileceğim alanlardan birisi olabilir. Çünkü benim açımdan inanılmaz keyifli bir durum. Bu ödev belli bir süre içinde teslim edilecek olsa da zaten bizim onlarla iletişimimiz ve pratiklerimiz sürecek. Son olarak hem yabancı arkadaşlarımıza, hem de bu fırsatı bize veren hocalarımıza çok teşekkür ediyorum. 





23 Mayıs 2015 Cumartesi

TÜRKÇE EĞİTİMİNDE BLOG

Türkçe Eğitiminde Blog Kullanımı
            Blog nedir, Türkçe Eğitiminde bloglar nasıl kullanılabilir, blog kullanımının olumlu ve olumsuz yönleri nelerdir, bu yazımda bütün bunlara değineceğim.
            Blog nedir, bence blog hayattır. Hayatında ne varsa, yaptığın işler, el emeği göz nuru ürünlerin, ilgi duyduğun konular, blog dediğimiz ücretsiz web sitelerinde bunları diğer insanlarla paylaşabilirsin. Bloglar, hatıra defterlerinin, günlüklerin teknolojik halidir de diyebiliriz. Bloglar aynı zamanda insanın iç sesidir, dertleşme aracıdır belki de, bloglar insanların dünyasıdır kısaca. Bloglarda yazılar yazılabilir, resim, video gibi görsel okuryazarlık unsurları paylaşılabilir. Bloglar hayatın bu kadar içindeyken eğitimde kullanılması kaçınılmaz bir durumdur zaten. Peki, bloglar eğitimde nasıl kullanılabilir?
Sınıf blogları olabilir, yani ortada bir sınıf vardır evet ama bu sınıfta kağıt ve kaleme ihtiyaç yoktur. Öğrencilerin kendine ait blogları olabilir, burada paylaşımlarda bulunabilirler. Ya da bizimde yaptığımız gibi öğrenci portfolyosu olarak blog kullanılabilir. Öğrenci tüm yaptığı ödevleri buraya yükleyerek dosya taşımak zorunluluğundan kurtulur.
Ben şimdi biraz Türkçe Eğitiminde nasıl kullanılabileceğine dair örnekler vermek istiyorum. Öncelikle bloglar 4 temel beceriye de hizmet edebilirler. Bloglar için zaten günlük demiştik öğrenciler bloglarda her gün yazı yazarak yazma becerilerini geliştirebilirler. En klasik yöntemi ile öğretmen bir kompozisyon konusu verir öğrenciler kendi bloglarında kompozisyonlarını yazarlar. Bunun yanı sıra kompozisyon çalışması bir grup çalışması halini de alabilir. Örneğin akşam 8 de sınıfın öğrencileri blogda toplanırlar ve öğretmen bir cümle yazar bu kompozisyonun giriş cümlesi olur. Sonrada sırasıyla öğrenciler birkaç cümle yazarlar. Böylece sınıfça ortak bir kompozisyon oluşturmuş olurlar. Çocuklar hem eğlenecek hem de yazmaları gelişecektir diye düşünüyorum. Biz daha önce derslerimizde ters yüz edilmiş sınıf modelini gördük ve öğrendik. Blog yardımıyla öğrencilere bu yöntemi uygulayabiliriz. Derste işlenecek konuyla ilgili görsel malzemeleri bloğumuzda yayınlayabilir öğrencilerin bunlara evde çalışmalarını ve okulda yorum yapmalarını sağlayabiliriz. Yorum yapmak demişken genellikle öğretmenler öğrencilerine kompozisyon yazdırırlar ve öğrenciler bunu sınıfta okur, diğer arkadaşları da bunun üzerine yorum yaparlar ve zaman sadece 2 3 kişinin kompozisyonunu okumasına izin verir. Ama bloglar yardımıyla öğrenci kompozisyonunu blogda yayınlar, diğer öğrencilerde blogda yazarak ya da okulda konuşarak daha önceden okumuş oldukları kompozisyonları yorumlarlar.
Öğretmenler bu blogda yazımı sıkça karıştırılan sözcükleri, Türkçesi varken yabancı dillerden girmiş biçiminin daha çok kullanıldığı kelimeleri bu bloglarda yayınlayarak öğrencilerinin doğrusunu öğrenmelerini sağlayabilirler. Aynı zamanda bu bloglarda her gün günün sözcüğü, sözü, atasözü, deyimi, tekerlemesi gibi şeyler paylaşarak öğrencilerin kültüre daha yakın olmasını sağlayabilir, dillerini geliştirmelerine yardımcı olabilirler.
Eğitimde blog kullanmanın olumlu ve olumsuz yönlerine bakalım birazda. Bilindiği üzere bu devrin çocukları tabiri caizse gözünü tablet ve telefonla açıyor bu yüzden defter, kitap, el yazısı ödevler yerine blog ödevleri onlara daha cazip gelecektir. Ayrıca defter ve kitapla da evet ödev yapılır, yazılar yazılır, resimler eklenebilir ama iş video ve ses eklemeye gelince defter ve kitap bu noktada yetersiz kalır, bloglar bu noktada bir kurtarıcı niteliğindedir adeta. Ayrıca görsel okuryazarlık artık bizim bildiğimiz bir şey ve ne kadar etkili olduğunu da biliyoruz. Bu yönden bakıldığında da bloglar eğitim açısından daha faydalı olacaktır. Bloglarda öğrenciler kendi duygu, düşüncelerini, emeklerini diğer sınıf arkadaşlarıyla hatta diğer tüm çocuklarla paylaşıyorlar. Bloglarda bulunan yorum yapma özelliği sayesinde öğrenciler aldıkları iyi yorumlar karşısında daha da coşkuyla yapacak, istek ve şevkleri artacaktır. Ve bazı öğrenciler, sanırım bende onlardan birisiyim, konuşmaktan daha çok yazma ile kendilerini ifade edebilirler bu hususta da blog onları rahatlatacak, onlar için güzel bir fırsat olacaktır. Blogların öğretmenler açısından da faydası vardır şüphesiz, öğrencilerini blogları sayesinde daha rahat tanır, onların dünyasına girecektir çünkü. Ödevler ve çalışmalar konusunda zamandan ve mekândan bağımsız bir şekilde değerlendirme yapabilir.
            Blogların olumlu birçok yönünün yanında olumsuz birkaç yönü de vardır. Bunlara bakacak olursak, teknolojik her çalışmada olduğu gibi öğrencilerin bilgisayar, tablet, telefon gibi elektronik bir cihaza ve internete sahip olmaları gerekecektir. Bu imkanları olmayan öğrenciler zorluk çekecektir. Çocukların blog kullanımını, blogları nasıl kullanacağını, dikkat etmesi gereken hususları da çok iyi bilmesi gerekmektedir. Yoksa çocuklara zarar verecek sonuçlar doğurabilir.
            Bloglar, ufak tefek olumsuzluklarına rağmen, birçok olumlu özellik barındıran, eğitimde zaman ve mekândan bağımsızlığı sağlayan, öğrencilere yeni kapılar aralayan, yeni fırsatlar sunan, onları heveslendirecek, istek ve verimliliklerini artıracak teknolojik günlüklerdir. Blogların eğitimde kullanılması öğrenciler ve öğretmenler açısından son derece olumlu sonuçlar doğuracaktır.

TÜRKÇE EĞİTİMİNDE KAREKOD KULLANIMI

TÜRKÇE EĞİTİMİNDE KAREKOD KULLANIMI

          Karekodlar Japonya da geliştirilen iki boyutlu kodlardır. Karekodlar bildiğimiz barkodlardan farklı olarak veri depolayabilir ve bilgileri uzun süre saklayabilirler. Karekodlar öncelikle ilaç sektöründe kullanılmaya başlanmıştır. Daha sonra sağladığı kolaylıklar sayesinde büyük ilgi gördü yaygınlaştı ve basın-yayın araçlarında, gıda sektöründe, mobil cihazlarda, kartvizitlerde ve eğitim alanında sıkça kullanılmaya başlandı.
            Karekodlar eğitimde nasıl kullanılabilir. Günümüz eğitiminde, eğitim ve teknoloji ayrı olarak düşünülemeyecek konuma gelmiştir. Teknoloji her geçen gün ilerlemekte eğitimde de yeni gelişmeler takip edilmektedir. İnsanlar zaman ve mekâna bağlı kalmadan rahat bir eğitim görmek istemektedirler. Teknolojik gelişmeleri yapan kişilerde bunların farkında olarak insanlara kolaylık sağlayacak mobil eğitim araçları sunmaktadırlar, işte Karekodlar da bunlardan biridir. Öğrenciler kitap, defter gibi şeyler taşımaktansa tablet ve telefonlarını taşımayı tercih etmektedirler. Defterlerine yazmak yerine karekodlarını taratmayı daha kolay, rahat ve eğlenceli bulmaktadırlar. Durum böyle olunca Karekodlar da eğitimde önemli bir yere sahip olmuştur. Şimdi birkaç karekod kullanım örneğine bakalım,
Eğitim sistemimiz bildiğiniz gibi sınavlara dayanmaktadır ve öğrenciler sınav odaklı, test odaklı eğitim ve öğretimler yapmaktadırlar. Bizde bir sınav maratonu sonucunda bu bölüme geldik ve bir yayın matematik soru bankalarında karekodları kullanıyor ve öğrenciler bir öğretmene gerek kalmadan soruların çözümünü gösteriyordu. Bizde bunu Türkçe eğitimi için kullanabiliriz diye düşünüyorum. Ve yandaki görselde de bunun bir örneğini görüyoruz. Öğrenciler her istedikleri anda öğretmenlerine ulaşamıyorlar ama bu yöntemler soruların doğru cevaplarını neden öyle olduklarını kolay bir biçimde öğrenebilirler.


Eğitimde bloglar, ters yüz edilmiş sınıflar gibi kavramları ve uygulamaları biz biliyoruz ve eğitimde verimliliği büyük oranda artırdığı da aşikâr. Öğretmenler öğrencilerine uzun uzun site isimleri, bir sürü akılda tutulacak adresler yerine karekodlar verebilirler. Böylece öğrenciler acaba bu sitemiydi, yoksa şuna mı girecektim gibi düşüncelere dalmaz hem de bu karekodu taratınca karşıma ne çıkacak acaba merakı ile o sitelere girecek, izlemesi gereken videoları izleyecektir.
            Türkçe eğitiminde karekodu nasıl kullanabiliriz diye düşünürken benim aklıma Hatice geldi. Hatice bizim sınıfımızda bir arkadaşımız ve gözleri görmüyor bildiğiniz gibi. Daha önce böyle bir arkadaşım yoktu ama Hatice ile tanıştıktan sonra eğitimde yaşadığı sorunları yakından gördüm. Bizler bölümümüz dolayısıyla kitaplar okuyoruz, ezberlememiz gereken birçok şey oluyor. Kitapların üzerinde de karekod olsa ve o karekod taratıldığı zaman kitabın sesli bir şekilde okunmuş haline ulaşılsa bu Hatice ve görme engelli diğer öğrenciler için büyük bir kolaylık olurdu. Sesli kitap tabi ki şuanda da var ama karekod sayesinde daha çok yaygınlık kazanır diye düşünüyorum. Aynı zamanda karekod ile kitabın bir özeti, yazarı hakkında bilgilere de kolayca ulaşılabilirdi.
            Üniversitemizde Türkçe öğrenmeye gelmiş birçok yabancı uyruklu arkadaşımız var. Karekod onlar içinde kolaylık olabilirdi diye düşünüyorum. Onların yaşadığı en büyük sorunlar telaffuz hataları ve birden çok anlamı olan kelimelerin nerde hangi anlamda kullanılacağı konusunda. Sözlüklerde bütün bunlara yazarak yer vermek zor olacaktır ve tuğla gibi bir sözlük oluşmasına sebep olur. Ayrıca sözcüğün nasıl telaffuz edileceği sözlükte yazsa bile duymak gibi olmaz. Sözlüklere yerleştirilecek karekodlar ile bir sözcüğü hangi durumda hangi anlamıyla kullanırız, telaffuzu nasıldır gibi bilgileri çok yer kaplamadan küçücük bir kod sayesinde onların hizmetine sunabiliriz. Tabi ki bu sadece üniversite öğrencileri ile sınırlı değil tüm dil öğrenenler için kullanılabilir.
            Eğitimde karekod kullanımına genel olarak bakacak olursak, zamandan ve mekândan bağımsızlığı sağlar. Çok fazla bilgileri akılda tutmak gibi bir zorunluluk bırakmaz. Öğrencilerin seveceği ve merak edeceği bir durum olduğundan dolayı derse ilgiyi arttırır, böyle olunca da derste verimlilik artar, başarı kaçınılmaz olur ve çağın gerekliliği olarak eğitim ve teknoloji iç içeliği sağlanmış olur. Karekod için kendi küçük ama marifetleri büyük diyebiliriz ve bence kesinlikle kullanımı çok daha yaygın olmalıdır.

Ben ödevimde dinleme metinlerinden 5.sınıf Değerlerimiz ünitesinde yer alan Konuğa İkram isimli metni seçtim. Metnin içinde geçen sıfatları bulmaya yönelik bir etkinlik gerçekleştirmek istedim.
ETKİNLİK
Konuğa İkram isimli metni dinlediniz. Bu metni tekrar dinlemek için kare kodunuz;
Bu metinde geçen kelimelerden birkaçıyla bir bulmaca oluşturuldu. Bu bulmacada anlamları verilen kelimeleri metinde geçen sıfatlarıyla birlikte bulmacaya yazınız, parantez içindeki kelimeler size sıfatları bulma konusunda yardımcı olacaktır. Bulmacaya ulaşmak için kare kodunuz;


Aşağıdaki karekodda konuğa ikram edilen bazı yiyecek ve içeceklerin görselleri bulunmaktadır. Bu resimlerden yola çıkarak konuğa ikram deyince ne anlıyorsunuz, konuğa neler ikram edilebilir, sizin yörenizde ikram edilen şeyler nelerdir sorularını içinde barındıran bir yazı kaleme alınız.







11 Mayıs 2015 Pazartesi

KARİKATÜR VE HAZIRLIK ÇALIŞMASI

8.SINIF MİLLİ KÜLTÜR TEMASI

TEMAYA HAZIRLIK ÇALIŞMASI
1 DİLİN SİZİN İÇİN ANLAMI NEDİR?
2 DİLİN BOZULMASI, YOZLAŞMASI NE DEMEKTİR?
3 DİL NASIL KORUNUR YA DA BOZULUR?
4 DİLİN KORUNMASINDA GENÇLERE DÜŞEN GÖREVLER NELERDİR?
5 DİL VE KÜLTÜR İLİŞKİSİ HAKKINDA NELER DÜŞÜNÜYORSUNUZ?

6 YUKARIDAKİ KARİKATÜRDE NELER GÖRÜYORSUNUZ?

TÜRKÇE EĞİTİMİNDE KARİKATÜR

TÜRKÇE EĞİTİMİNDE KARİKATÜR KULLANIMI
Karikatür, anlatılmak istenen şeyin çizgilerle, kısa ve özlü ifadelerle ve mizah katılmış bir biçimde anlatılması olarak tanımlanabilir. Karikatür ile gündeme ait bir sorun, eleştirilecek bir durum ya da herhangi bir olay ustaca anlatılabilir. Karikatürde hafif bir iğneleme söz konusu olsa da mizahi yön daha ağır basmaktadır.
            Karikatürler Türkçe derslerinde kullanılabilir mi, diye bir soruyla karşılaşacak olursak cevabı hiç kuşkusuz evet olurdu. Biz biliyoruz ki görsel okuryazarlık diye bir okuryazarlık biçimi var ve tablo, grafik, harita gibi görsel materyallerden öğrendiğimiz bilgiler bizim aklımızda daha fazla kalıyor, bizim dikkatimizi çekiyor ve unutmamızı engelliyor. Ve biz öğrenciler her şeyden bir eğlence çıkarmaya çalışırız, eğlenmeye ve gülmeye meraklı kişilerizdir. Karikatür bize hem görsellik hem eğlence sunuyorken neden derslerde kullanılmasın ki. Ayrıca karikatür için demiştik ki kısa ve özlü ifadelerle çok şey anlatma sanatadır. Karikatürde herhangi bir konu sınırlaması yoktur. Durum böyle olunca da öğrenciler anlamakta zorluk çektiği konuları, kafasında somutlaştıramadığı şeyleri karikatür yardımıyla daha kolay kavrayabilir.
            Karikatür kullanımı ile ilgili bir diğer nokta ise yeni olmasıdır, daha doğrusu eğitimde yeni yeni kullanılıyor olmasıdır. Yeni olan her şey her zaman merak uyandırır ve ilgi çeker. Bizim zamanımızda kitaplarımızda fotoğraflar, tablolar, grafikler vardı ama karikatürler yoktu. Karikatür ve mizah aslında hayatımızın her alanında varlar. Özellikle karikatür olarak çıkan gazete ve dergiler varken ve bunlar çok satıyorken bu kadar rağbet gören bir türün derslerde de kullanılması gerektiğini düşünüyorum. 10-14 yaş arası çocukları derse motive etmek, ilgilerini çekmek pekte kolay bir durum değildir ama karikatür onların ilgisini her zaman çeken bir unsur. Böyle olunca derste onların ilgisini çeken o unsurun kullanılmasıyla derse motivasyonun, dikkatin ve ilginin artması dolayısıyla da başarının gelmesi kaçınılmaz olacaktır.

            Türkçe eğitiminin temel amaçları arasında konuşma vardır ama maalesef ki öğrenciler utanma, çekinme gibi sebeplerle konuşmaktan kaçınırlar. Bunu söylersem bana gülerler mi acaba düşüncesi hâkimdir. Ama derste karikatür varsa zaten hem didaktiklik hem de mizah vardır. Böyle bir ortamda herkes düşüncesini rahatlıkla söyleyebilir. Çünkü gülmek oldukça doğal bir durum olacaktır zaten, kimse kendisine gülündüğü zaman küçük mü düştüm acaba diye düşünmeden mizahın akışına kendisini kaptıracaktır.
Karikatür ile karmaşık konular basit bir şekilde anlatılabilir demiştim ve bu konulardan biri de atasözleri ve deyimlerdir sanırım ve işte bu konulara birkaç karikatür örneği;




Uzun lafın kısası karikatürler Türkçe eğitiminde kullanılırsa temel becerilerin kazandırılmasına katkı sağlar, eğlenceli rahat bir ortamda görsel bir şekilde kalıcı öğrenmeyi sağlar. Hem öğrenciye hem öğretmene rahat bir nefes aldırır ve öğrenilmesi gereken şeyin belki de geleneksel yöntemin aksine kat kat daha fazla öğrenilmesini sağlar. Eğitimde yenilikler her zaman yeni bir dünyaya kapı aralamıştır ve o kapıdan girmenin hiç kimseye bir zararı olmaz. Söz konusu şey karikatürse bence bu kapıdan koşa koşa girilmelidir.

SAĞLIK VE ÇEVRE TEMASI FOTOĞRAFLAR VE HAZIRLIK ÇALIŞMASI

SAĞLIK VE ÇEVRE

Picasa 3 programını kullandım, ışığını artırdım, vurgusunu artırdım ve gölge verdim. Efekt olarak iste keskinleştirmeyi uyguladım.
1 Çevrenizdeki güzelliklerin farkında mısınız?
2 Hepiniz parklara gidiyorsunuz, peki bu parklar sadece oyun oynayıp eğlenmeniz için mi yoksa bu yeşil alanların korunmasına özen gösteriyor musunuz?



2.fotoğrafta da Picasa 3 programını kullandım, yine ışığını ve vurgusunu artırdım ve gölge verdim, renk sıcaklığını artırdım. Efekt olarak ise film greni efektini kullandım
3 Çevremizi neden temiz tutmalıyız, bunun önemi nedir?
4 Çevremizi temiz tutmazsak ne gibi sorunlarla karşılaşırız?



3.fotoğrafta da Picasa 3 programını kullandım, fotoğrafları kolaj haline getirdim, ışığını artırdım ve gölge verdim. Efekt olarak ise vinyet efektini kullandım.
5 Hastalık ve sağlık deyince aklınıza neler geliyor?
6 Doktorlar ve hastaneler olmasaydı ne olurdu?



4.fotoğrafta Picasa 3 programını kullandım. Düzeltme yaptım, ışığı artırdım, vurgu verdim, gölgelendirdim, renklerin sıcaklığını artırdım. Efekt olarak ise 1960 efektini uyguladım.
7 Temizlik nedir ve hayatımızda nasıl bir yere ve öneme sahiptir?
8 El yıkamak, diş fırçalamak günlük basit etkinliklerimiz arasında ama bizim için neden bu kadar önemli şeyler olduğunu hiç düşündünüz mü?



5.fotoğrafta Picasa 3 programını kullandım. Fotoğrafları önce kolaj yaptım. Sonra ışığını artırdım, gölge verdim. Efekt olarak ise doygunluk efektini uyguladım.
9 Kahvaltı yapıyor musunuz, ya da günün en çok sevdiğiniz öğünü hangisidir?
10 Yukarıdaki fotoğrafta üst taraftaki yiyecekleri mi yoksa alt taraftaki yiyecekleri mi daha çok seviyorsunuz? Sevdiğiniz yiyecek grubunun sağlığınıza olan etkisi hakkında ne düşünüyorsunuz?

GÖRSEL OKURYAZARLIK

GÖRSEL OKURYAZARLIK
            İnsanlar önce yazıyı buldular ve buna bağlı olarak bildiğimiz okuryazarlık ortaya çıktı. Önceleri bu yeterli oluyordu, ama teknoloji gelişti, zaman değişti ve bu tek başına yeterli olmamaya başladı. Durum böyle olunca görsel okuryazarlık, medya okuryazarlığı, televizyon okuryazarlığı gibi yeni okuryazarlık türleri ortaya çıktı.
Görsel okuryazarlık; resim, tablo, harita, sembol, grafik gibi görsel malzemelerden anlam çıkarma, bu görsellerle mesajlar oluşturabilmedir. Yani iletişimi sadece yazıyla ve sözle değil de görsel ürünleri de kullanarak yapma işidir.
 Çağımızda bildiğimiz gibi teknoloji artık hayatın her alanında ve insanlar birçok şeyi uzun uzun sayfalarca anlatmak yerine birkaç fotoğraf ile, bir tablo ile, bir grafik yardımı ile anlatabiliyorlar. Hem zamandan tasarruf ediyorlar hem de akılda kalıcılığı ve ilgi çekiciliği arttırıyorlar.
Artık herkes instagram, facebook, whatsapp, gibi sosyal medya diye adlandırdığımız iletişim sitelerini kullanıyor, bu sitelerde kullanılan ikonlar, görsel okuryazarlık üzerinde oldukça etkililer.
Örneğin;
Yan tarafta gördüğümüz ikonların hepsinin bir anlamı vardır. Gülen yüz, şaşırma ifadesi, üzülme ifadesi gibi. Bu iletişim sitelerini kullanan insanlar bu ikonları da oldukça sık kullanır ve sen burada bana ne demek istedi gibi sorular sormaz, çünkü hepsinin anlamını bilir ve iletişimi sağlar.
Tüm dünyada ortak kullanılan semboller de vardır, herkesin her dili bilmesi mümkün değildir. Ama herkes için ortak anlamlar ifade eden semboller vardır.

Herkes için aşk- sevgi anlamlarına gelir.











Herkes için barış anlamına gelmektedir.







Ülkelerin, firmaların, spor takımlarının da kendine özgü sembolleri vardır. Ve insanlar o sembolleri gördüklerinde de akıllarına ilk o sembol, o logo kiminse onlar gelir. Örneğin,

Apple’ ın simgesidir ve bir arkadaşımızın telefonunda bu logoyu görünce hemen markasının İphone olduğunu anlarız.



Trafik işaretleri, çevremizde gördüğümüz bazı işaretler de üstlerinde hiçbir yazı olmamasına rağmen bizim için bir şeyler anlatır ve bizde onlardan bir şeyler anlarız.




 Gördüğümüz gibi çevremizde birçok sembol, fotoğraf, tablo var ve bizlerde bunlara birer anlam yüklüyoruz. Bu anlamlar sayesinde kâğıda kaleme, yazıya çokta ihtiyaç kalmadan iletişimizi sağlıyoruz. Görsel okuryazarlık için aslında tek bir görsel malzeme üzerinden çok şey anlatma sanatı diyebiliriz.