FARKLI
KÜLTÜRLER BİR ARADA
Bir yıl boyunca defalarca ödev
yaptık, eğitimde ve Türkçe öğretiminde kullanılabilecek birçok yeni bilgi
kattık hazinemize. Bu ödevler hep Türkçe öğretmeni olduğumuz zaman sınıflarımızda
uygulayabileceğimiz şeylerden oluşuyordu. Ancak bu sefer ödevimiz Türkçe
öğretmeni olmanın, bu bölümü okumanın sınıflarla sınırlı olmadığı gösteren bir
ödev oldu. Bu bölümle hem çok keyifli hem de çok faydalı bir işin de
yapılabileceğini gördük, bu yabancılara Türkçe öğretimiydi. Düşünsenize
kilometrelerce uzaktan gelmiş, tek kelime bile bilmeyen birisine yüzlerce,
binlerce kelime öğretiyorsunuz. Bu mükemmel bir duygu olmalı. Birazcık sabırlı
olabilirseniz bu bölümün en keyifli yanlarından birisinin yabancılara Türkçe
öğretmek olacağı kanısındayım. Hocamızın bu ödevden bahsettiği ilk anda içimde
büyük bir merak ve heyecan oluşmuştu. Sonrasında 14 Mayıs Perşembe günü
arkadaşlarımız sınıfımıza geldiler, sınıfa geldikleri ilk andan itibaren çok
sıcak bir ortam oluştu, sanki yeni tanışıyor gibi değildik 40 yıllık dost gibi
bir halimiz vardı J 1,5 2 saat boyunca onlarla tanıştık,
sohbet ettik ve bunlar ders bitmesine rağmen devam etti. Ben, Şerife ve Dilber,
Gürkan Hocanın öğrencilerinden Osman ile vakit geçirecektik, buna ek olarak
benim Hanife Hocanın öğrencilerinden Abdullah ile de vakit geçirmem
gerekiyordu, biz etkinliklerimizi hep beraber yaptık zaten ve bize Nazar da
katıldı etkinliklerimizde. Onlarla facebook, whatsapp gibi sosyal medya
üzerinden iletişimimiz sürdü ve sürmeye de devam ediyor. Şimdi isterseniz neler konuştuk, nasıl vakit
geçirdik, neler öğrendik ya da neler öğrettik onlara bir bakalım;
Pazartesi
günü bizim dersimiz bittikten sonra Erseme gittik. Biraz bekledikten sonra
Osman’ın dersi bitti ve onunla buluştuk. Abdullah abinin dersi daha bitmemişti onun
içinde Hanife Hocadan izin aldık ve dersten erken çıktı. Hep beraber öncelikle
yemekhaneye gittik.
Burada
ben ve İsmail Kayserili olduğumuz için Kayseri mutfağından bahsettik. Osman
mantıyı sevdiğini söyledi. Ama burada herkesin ekmek yiyor olmasından biraz şikâyetçi
gibiydi kendisi buna pek alışık değilmiş J Şerife bize
Kahramanmaraş mutfağında olan yemeklerden bahsetti. Biz kültürümüzden örnekler
sunarken Osman ve Abdullah abiden de onların kültürüne ait olan şeyleri öğrendik.
Osman’ın memleketinde muz pişirilip yeniyormuş bize de öyle yememizi tavsiye
etti. Öylesi daha lezzetli oluyormuş. Abdullah abi Pakistan da yapılan biryani
pilavından bahsetti. Tavuklu pirinç pilavı da diyebiliriz buna. Daha sonraki
sohbetlerimizde Iraklı Nazar abinin de en sevdiği yemeğin biryani olduğunu ve
eşinin çok güzel yaptığını öğrendim. Yemeğimizi yedikten sonra Hunat’a doğru
yola çıktık. Tramvay yolculuğumuz boyunca sohbetimiz hep devam etti.
Hunat’a
geldiğimizde neden buradalar, ne yapmak istiyorlar bunları konuştuk. Osman
veterinerlik fakültesinde okumak için gelmişti. Veteriner olunca bir çiftlik
açmak istiyor ve burada inek, koyun ve keçileri beslemek istiyormuş. Ülkesinde
hayvancılık için iş imkânları fazlaymış. Abdullah abi ise zaten 8 yıldır
ülkesinde biyoloji öğretmeni, görev yaptığı okulda aynı zamanda müdür
yardımcılığı yapıyormuş. Müdür olabilmesi için Türkçe bilmesi şartı varmış ve o
da bu nedenle buraya gelmiş.
Abdullah
abi ile bu sohbet sırasında görev yaptığı okulda öğrencilerin her sabah
İstiklal Marşını okuduklarını derse böyle başladıklarını da öğrendik ve bu bizi
gururlandırdı. Hatta Abdullah abi de öğrenmiş ve bize İstiklal Marşının ilk
kıtasını okudu.
Zaman
geçtikçe sohbetimiz koyulaştı, birbirimizle daha çok kaynaştık ve birbirimizi
daha çok sevdik. Sohbetimize meyve sularımızda eşlik ettiler. Osman çay içmekte
ısrarcıydı aslında çünkü Türkiye de en çok tüketilen ve en önemli içeceğin çay
olduğunu öğrenmiş. Türkiye’yi sevmişler. Ama onları zorlayan bir şey var ki
aile özlemi. Bekârlar arkalarında anne ve babalarını, kardeşlerini bırakmışlar
ama evliler için bu durum biraz daha zor. Abdullah abi eşini ve çocuklarını (1 kız,
1 erkek 2 çocuğu var) Pakistan’da bırakmış. Kızı her telefonda baba sen daha ne
zaman geleceksin diye soruyormuş, Abdullah abi de haziranın gelmesini iple
çekiyordu, haziranda sınavlardan geçebilirse artık ülkesine dönecekmiş.
Sohbetimiz sırasında onların buraya gelirken bir
harf bile bilmediklerini, en azından telaffuz adına hiçbir şey bilmediklerini
gösteren bir anısını anlattı Abdullah abi bize. Abdullah abi havaalanına
geldiğinde yapılan anonsla C6 isimli kapıdan çıkması gerektiğini duymuş.
Aramış, taramış bulamamış, sonra birilerine sormuş onlarda İngilizce bilmedikleri
için yardımcı olamamışlar, sonra bir görevliye sormuş ve görevli C6 kapısını
göstermiş. Abdullah abi o zaman anlamış ki harflerin telaffuzu bile İngilizce de
olandan farklı İngilizcede “si” olan şey burada “ce”. Bir harf bile bilmeyen
kişilerin şimdi bizimle saatlerce sohbet edebiliyor olması gerçekten çok mutluluk verici
bir durum.
Hunat’a gelmişken atölyeleri gezmeden olmaz dedik.
Onlarla birçok atölyeye geldik ve bu atölyeler ve kültürümüz hakkında onlarla
sohbet ettik. Çinicilik atölyesine geldiğimizde çiniler hem Abdullah abinin hem
de Osman’ın çok dikkatini çektiler. Hatta ülkelerine dönerken buradan çiniler
almayı düşündüler.
Ney atölyesine geldiğimiz ilginç bir diyalog geçti
aramızda. Abdullah abi bunun ismi ne dedi. Bizde ney dedik. O da evet işte bende
ne diye soruyorum dedi. Bizde onun ismi ney dedik ve Osman ve Abdullah abi anladıkları
zaman gülmeye başladılar. Sonra ney üfleme çabaları da bizim yüzümüzü güldüren
bir şey oldu J
Kaligrafi atölyesine geldiğimizde ise kaligrafi
üzerine konuştuk ve abi Osman’ın ismini yazdı. Osman buna çok sevindi ve bu
benim diye çok defa söyledi. Burada bir abi ile de karşılaştık eşi yabancıymış
ve burada değilmiş. Onunla görüntülü telefon görüşmesi yaptık. Abdullah abi
onunla İngilizce konuştu. Hem abi hem de eşi bu duruma çok mutlu oldular.
Atölyeleri gezdikten, kelime çalışmaları yaptıktan,
merak ettikleri kelimeler hakkında konuştuktan, yanlış telaffuz ettikleri
kelimelerin doğrularını öğretmeye çalıştıktan ve Türkçeye dair, Türkiye’ye dair
merak ettikleri bir şey olduğunda her zaman bizimle iletişime geçebileceklerini
söyledikten sonra bir başka gün görüşmek üzere birbirimize bu keyifli gün için
teşekkür ederek ayrıldık.
Perşembe günü ders bitimi bu sefer Osman ve
Nazar abi ile buluştuk. Onlarla Çardak’a gittik. Burada kelime çalışmaları yaptık.
Kelimelerin telaffuzu nasıl yapılır, hangi kelime hangi durumda hangi anlamıyla
kullanılır gibi şeyler üzerine konuştuk. Onların şu kelime nasıl kullanılır, bu kelimenin doğru kullanımı nedir
gibi sorularına cevap vermeye çalıştık.
Burada bize arkadaşlarımızda eşlik ettiler. Onlarla
pratik yapmak Osman ve Nazar içinde daha iyi oldu. Ne kadar farklı şehirden,
kültürden insanla bir araya gelir konuşurlarsa onlar için o kadar iyi olacağını
düşünüyorum çünkü. Onlarla atasözleri hakkında konuşmaya çalıştık ama bu biraz
zor oldu. Onlara önce atasözü nedir, neye atasözü denir bunu anlatmaya
çalıştık. Ve sonrasında atasözlerimizden örnekler verdik. Ama onlar bunları
anlama noktasında biraz sıkıntı çektiler. Belki de seviyeleri atasözü öğrenmek
için uygun değildi bilmiyorum. Ama Osman bu atasözlerini öğrenme konusunda
hevesliydi ve internetten araştıracağını ve öğreneceği söyledi.
Yabancı arkadaşlarımızla beraber çok güzel günler
geçirdik ve hala her gün konuşmaya devam ediyoruz. Onlarla konuşurken bazı
noktalara dikkat etmem gerektiğini öğrendim. Onlar kelimelerin telaffuzunu
bizden öğreniyorlar bu yüzden telaffuzumuz olabildiğince düzgün olmalı. Doğru yerde
en doğru kelimeyi seçmeye ve kullanmaya özen göstermeliyiz. Ve yazarken biz
arkadaşlarımız arasında “Birazdan geliyorum” deriz ya da zamanlara çok dikkat ederek
kullanmayız ama yabancı arkadaşlarımızla konuşurken buna da dikkat etmemiz
gerektiğini düşünüyorum. Çünkü onlar zamanlara çok uygun olarak konuşmaya
dikkat ediyorlar.
Arkadaşlarımız ile konuştuğumuzda onların bazı
noktalarda zorlandıklarını da gördüm. Bunlar bazen bizim ya da diğer konuştukları
kişilerin zaman zaman hızlı konuşmaları. Hızlı konuşmalardan dolayı bazen
konuşmaları anlayamıyorlar ve bu durumda da iletişimden uzaklaşıyorlar. Bir
diğer nokta ise onlara Ersem’ de İstanbul Türkçesi öğretiliyor olması, daha
doğrusu onlar Türkçeyi kurallarıyla birlikte tam doğru olarak öğreniyorlar. Ve
bize dediler ki bu sokak konuşmasını (ağızlar) biz anlamıyoruz. Birçok ağzın
olması onların öğrenimi zorluyormuş. Ve onları zorlayan bir başka noktada ve belki
de en büyük zorluk bu bir kelimenin birden çok anlamı olması ve bazı
anlamlarının mecaz olması. Bir kelimeyi temel anlamıyla öğrenebildiklerini ama işin
içine başka başka anlamları da girdiğinde sıkıntı çektiklerini söylediler.
Toparlamak gerekirse bu ödev hem çok eğlenceli hem
de Türkçe öğretmenliğinin farklı bir boyutunu görmemiz açısından çok faydalı
bir ödevdi. Ben arkadaşlarımı çok sevdim. Osman’ın ten renginden dolayı bazı çekinceleri
vardı umarım artık çekinmemesi gerektiğini görmüştür bizimle geçirdiği vakit
süresince. Onlara faydalı olabildiğimizi düşünüyorum, onlarda bizimle geçirdikleri
vakitlerde mutlu olmuşlarsa, keyif almışlarsa ne mutlu bize. Türkçe öğretmeni
olduktan sonra yabancılara Türkçe öğretimi yönelebileceğim alanlardan birisi
olabilir. Çünkü benim açımdan inanılmaz keyifli bir durum. Bu ödev belli bir
süre içinde teslim edilecek olsa da zaten bizim onlarla iletişimimiz ve
pratiklerimiz sürecek. Son olarak hem yabancı arkadaşlarımıza, hem de bu
fırsatı bize veren hocalarımıza çok teşekkür ediyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder