24 Mayıs 2015 Pazar

YABANCI ÖĞRENCİLERE TÜRKÇE DENEYİMİ

FARKLI KÜLTÜRLER BİR ARADA

            Bir yıl boyunca defalarca ödev yaptık, eğitimde ve Türkçe öğretiminde kullanılabilecek birçok yeni bilgi kattık hazinemize. Bu ödevler hep Türkçe öğretmeni olduğumuz zaman sınıflarımızda uygulayabileceğimiz şeylerden oluşuyordu. Ancak bu sefer ödevimiz Türkçe öğretmeni olmanın, bu bölümü okumanın sınıflarla sınırlı olmadığı gösteren bir ödev oldu. Bu bölümle hem çok keyifli hem de çok faydalı bir işin de yapılabileceğini gördük, bu yabancılara Türkçe öğretimiydi. Düşünsenize kilometrelerce uzaktan gelmiş, tek kelime bile bilmeyen birisine yüzlerce, binlerce kelime öğretiyorsunuz. Bu mükemmel bir duygu olmalı. Birazcık sabırlı olabilirseniz bu bölümün en keyifli yanlarından birisinin yabancılara Türkçe öğretmek olacağı kanısındayım. Hocamızın bu ödevden bahsettiği ilk anda içimde büyük bir merak ve heyecan oluşmuştu. Sonrasında 14 Mayıs Perşembe günü arkadaşlarımız sınıfımıza geldiler, sınıfa geldikleri ilk andan itibaren çok sıcak bir ortam oluştu, sanki yeni tanışıyor gibi değildik 40 yıllık dost gibi bir halimiz vardı J 1,5 2 saat boyunca onlarla tanıştık, sohbet ettik ve bunlar ders bitmesine rağmen devam etti. Ben, Şerife ve Dilber, Gürkan Hocanın öğrencilerinden Osman ile vakit geçirecektik, buna ek olarak benim Hanife Hocanın öğrencilerinden Abdullah ile de vakit geçirmem gerekiyordu, biz etkinliklerimizi hep beraber yaptık zaten ve bize Nazar da katıldı etkinliklerimizde. Onlarla facebook, whatsapp gibi sosyal medya üzerinden iletişimimiz sürdü ve sürmeye de devam ediyor. Şimdi isterseniz neler konuştuk, nasıl vakit geçirdik, neler öğrendik ya da neler öğrettik onlara bir bakalım;
Pazartesi günü bizim dersimiz bittikten sonra Erseme gittik. Biraz bekledikten sonra Osman’ın dersi bitti ve onunla buluştuk. Abdullah abinin dersi daha bitmemişti onun içinde Hanife Hocadan izin aldık ve dersten erken çıktı. Hep beraber öncelikle yemekhaneye gittik.


Burada ben ve İsmail Kayserili olduğumuz için Kayseri mutfağından bahsettik. Osman mantıyı sevdiğini söyledi. Ama burada herkesin ekmek yiyor olmasından biraz şikâyetçi gibiydi kendisi buna pek alışık değilmiş J Şerife bize Kahramanmaraş mutfağında olan yemeklerden bahsetti. Biz kültürümüzden örnekler sunarken Osman ve Abdullah abiden de onların kültürüne ait olan şeyleri öğrendik. Osman’ın memleketinde muz pişirilip yeniyormuş bize de öyle yememizi tavsiye etti. Öylesi daha lezzetli oluyormuş. Abdullah abi Pakistan da yapılan biryani pilavından bahsetti. Tavuklu pirinç pilavı da diyebiliriz buna. Daha sonraki sohbetlerimizde Iraklı Nazar abinin de en sevdiği yemeğin biryani olduğunu ve eşinin çok güzel yaptığını öğrendim. Yemeğimizi yedikten sonra Hunat’a doğru yola çıktık. Tramvay yolculuğumuz boyunca sohbetimiz hep devam etti.


Hunat’a geldiğimizde neden buradalar, ne yapmak istiyorlar bunları konuştuk. Osman veterinerlik fakültesinde okumak için gelmişti. Veteriner olunca bir çiftlik açmak istiyor ve burada inek, koyun ve keçileri beslemek istiyormuş. Ülkesinde hayvancılık için iş imkânları fazlaymış. Abdullah abi ise zaten 8 yıldır ülkesinde biyoloji öğretmeni, görev yaptığı okulda aynı zamanda müdür yardımcılığı yapıyormuş. Müdür olabilmesi için Türkçe bilmesi şartı varmış ve o da bu nedenle buraya gelmiş.
Abdullah abi ile bu sohbet sırasında görev yaptığı okulda öğrencilerin her sabah İstiklal Marşını okuduklarını derse böyle başladıklarını da öğrendik ve bu bizi gururlandırdı. Hatta Abdullah abi de öğrenmiş ve bize İstiklal Marşının ilk kıtasını okudu.


Zaman geçtikçe sohbetimiz koyulaştı, birbirimizle daha çok kaynaştık ve birbirimizi daha çok sevdik. Sohbetimize meyve sularımızda eşlik ettiler. Osman çay içmekte ısrarcıydı aslında çünkü Türkiye de en çok tüketilen ve en önemli içeceğin çay olduğunu öğrenmiş. Türkiye’yi sevmişler. Ama onları zorlayan bir şey var ki aile özlemi. Bekârlar arkalarında anne ve babalarını, kardeşlerini bırakmışlar ama evliler için bu durum biraz daha zor. Abdullah abi eşini ve çocuklarını (1 kız, 1 erkek 2 çocuğu var) Pakistan’da bırakmış. Kızı her telefonda baba sen daha ne zaman geleceksin diye soruyormuş, Abdullah abi de haziranın gelmesini iple çekiyordu, haziranda sınavlardan geçebilirse artık ülkesine dönecekmiş.
Sohbetimiz sırasında onların buraya gelirken bir harf bile bilmediklerini, en azından telaffuz adına hiçbir şey bilmediklerini gösteren bir anısını anlattı Abdullah abi bize. Abdullah abi havaalanına geldiğinde yapılan anonsla C6 isimli kapıdan çıkması gerektiğini duymuş. Aramış, taramış bulamamış, sonra birilerine sormuş onlarda İngilizce bilmedikleri için yardımcı olamamışlar, sonra bir görevliye sormuş ve görevli C6 kapısını göstermiş. Abdullah abi o zaman anlamış ki harflerin telaffuzu bile İngilizce de olandan farklı İngilizcede “si” olan şey burada “ce”. Bir harf bile bilmeyen kişilerin şimdi bizimle saatlerce sohbet  edebiliyor olması gerçekten çok mutluluk verici bir durum.





Hunat’a gelmişken atölyeleri gezmeden olmaz dedik. Onlarla birçok atölyeye geldik ve bu atölyeler ve kültürümüz hakkında onlarla sohbet ettik. Çinicilik atölyesine geldiğimizde çiniler hem Abdullah abinin hem de Osman’ın çok dikkatini çektiler. Hatta ülkelerine dönerken buradan çiniler almayı düşündüler.


Ney atölyesine geldiğimiz ilginç bir diyalog geçti aramızda. Abdullah abi bunun ismi ne dedi. Bizde ney dedik. O da evet işte bende ne diye soruyorum dedi. Bizde onun ismi ney dedik ve Osman ve Abdullah abi anladıkları zaman gülmeye başladılar. Sonra ney üfleme çabaları da bizim yüzümüzü güldüren bir şey oldu J

Kaligrafi atölyesine geldiğimizde ise kaligrafi üzerine konuştuk ve abi Osman’ın ismini yazdı. Osman buna çok sevindi ve bu benim diye çok defa söyledi. Burada bir abi ile de karşılaştık eşi yabancıymış ve burada değilmiş. Onunla görüntülü telefon görüşmesi yaptık. Abdullah abi onunla İngilizce konuştu. Hem abi hem de eşi bu duruma çok mutlu oldular.

Atölyeleri gezdikten, kelime çalışmaları yaptıktan, merak ettikleri kelimeler hakkında konuştuktan, yanlış telaffuz ettikleri kelimelerin doğrularını öğretmeye çalıştıktan ve Türkçeye dair, Türkiye’ye dair merak ettikleri bir şey olduğunda her zaman bizimle iletişime geçebileceklerini söyledikten sonra bir başka gün görüşmek üzere birbirimize bu keyifli gün için teşekkür ederek ayrıldık.




Perşembe günü ders bitimi bu sefer Osman ve Nazar abi ile buluştuk. Onlarla Çardak’a gittik. Burada kelime çalışmaları yaptık. Kelimelerin telaffuzu nasıl yapılır, hangi kelime hangi durumda hangi anlamıyla kullanılır gibi şeyler üzerine konuştuk. Onların şu kelime nasıl kullanılır, bu kelimenin doğru kullanımı nedir gibi sorularına cevap vermeye çalıştık.

  Burada bize arkadaşlarımızda eşlik ettiler. Onlarla pratik yapmak Osman ve Nazar içinde daha iyi oldu. Ne kadar farklı şehirden, kültürden insanla bir araya gelir konuşurlarsa onlar için o kadar iyi olacağını düşünüyorum çünkü. Onlarla atasözleri hakkında konuşmaya çalıştık ama bu biraz zor oldu. Onlara önce atasözü nedir, neye atasözü denir bunu anlatmaya çalıştık. Ve sonrasında atasözlerimizden örnekler verdik. Ama onlar bunları anlama noktasında biraz sıkıntı çektiler. Belki de seviyeleri atasözü öğrenmek için uygun değildi bilmiyorum. Ama Osman bu atasözlerini öğrenme konusunda hevesliydi ve internetten araştıracağını ve öğreneceği söyledi.


Yabancı arkadaşlarımızla beraber çok güzel günler geçirdik ve hala her gün konuşmaya devam ediyoruz. Onlarla konuşurken bazı noktalara dikkat etmem gerektiğini öğrendim. Onlar kelimelerin telaffuzunu bizden öğreniyorlar bu yüzden telaffuzumuz olabildiğince düzgün olmalı. Doğru yerde en doğru kelimeyi seçmeye ve kullanmaya özen göstermeliyiz. Ve yazarken biz arkadaşlarımız arasında “Birazdan geliyorum” deriz ya da zamanlara çok dikkat ederek kullanmayız ama yabancı arkadaşlarımızla konuşurken buna da dikkat etmemiz gerektiğini düşünüyorum. Çünkü onlar zamanlara çok uygun olarak konuşmaya dikkat  ediyorlar.



Arkadaşlarımız ile konuştuğumuzda onların bazı noktalarda zorlandıklarını da gördüm. Bunlar bazen bizim ya da diğer konuştukları kişilerin zaman zaman hızlı konuşmaları. Hızlı konuşmalardan dolayı bazen konuşmaları anlayamıyorlar ve bu durumda da iletişimden uzaklaşıyorlar. Bir diğer nokta ise onlara Ersem’ de İstanbul Türkçesi öğretiliyor olması, daha doğrusu onlar Türkçeyi kurallarıyla birlikte tam doğru olarak öğreniyorlar. Ve bize dediler ki bu sokak konuşmasını (ağızlar) biz anlamıyoruz. Birçok ağzın olması onların öğrenimi zorluyormuş. Ve onları zorlayan bir başka noktada ve belki de en büyük zorluk bu bir kelimenin birden çok anlamı olması ve bazı anlamlarının mecaz olması. Bir kelimeyi temel anlamıyla öğrenebildiklerini ama işin içine başka başka anlamları da girdiğinde sıkıntı çektiklerini söylediler.


Toparlamak gerekirse bu ödev hem çok eğlenceli hem de Türkçe öğretmenliğinin farklı bir boyutunu görmemiz açısından çok faydalı bir ödevdi. Ben arkadaşlarımı çok sevdim. Osman’ın ten renginden dolayı bazı çekinceleri vardı umarım artık çekinmemesi gerektiğini görmüştür bizimle geçirdiği vakit süresince. Onlara faydalı olabildiğimizi düşünüyorum, onlarda bizimle geçirdikleri vakitlerde mutlu olmuşlarsa, keyif almışlarsa ne mutlu bize. Türkçe öğretmeni olduktan sonra yabancılara Türkçe öğretimi yönelebileceğim alanlardan birisi olabilir. Çünkü benim açımdan inanılmaz keyifli bir durum. Bu ödev belli bir süre içinde teslim edilecek olsa da zaten bizim onlarla iletişimimiz ve pratiklerimiz sürecek. Son olarak hem yabancı arkadaşlarımıza, hem de bu fırsatı bize veren hocalarımıza çok teşekkür ediyorum. 





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder